Öztrak’ın açıklamalarından öne çıkan satır başları:
Erdoğan şahsım hükümeti elinde, gün geçmiyor ki devlet krizi yeni bir tepe yapmasın. İktisattaki yangına akaryakıt dökülmesin. Yönetilemeyen salgın her gün daha da azmasın. Tüm bunlara bağlı olarak da, Milletimiz, Erdoğan’ın şahsım hükümetinin elinde, Görülmemiş bir buhranı yaşıyor. Dünya siyaset tarihinden öğrendiğimiz bir gerçek var. Bir idarenin kibri artarsa, zulmü de artar. Anadolu irfanının buna bakış açısı ise son derece açıktır. Zulmü artanın, zevali de yakındır. Kibrinin esiri olmuş Erdoğan şahsım hükümeti elinde Türkiye, yönetilmiyor, Oradan oraya savruluyor.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti ucube rejim elinde anayasal bir devlet olmaktan çıkmıştır. Kağıt üstünde anayasalı bir devlet haline gelmiştir. Keyfilik, kuralsızlık had safhadadır. Milletimiz Cuma geceleri, Huzur içinde yastığa baş koyamamaktadır. Ülkemiz, her Cumartesi yeni bir kaosa, Yeni bir kaosa uyanmaktadır. Geçtiğimiz hafta sonu da, sabah uyandık, Resmi Gazete’ye bir baktık. Bir el ülkenin altını, üstüne getirmek için, elinden geleni gerisine koymamış.
Bir de hafta içinde yaşadıklarımız var. Erdoğan vesayeti altındaki Meclis Liderini, Ve vesayeti altındaki yargıyı araç olarak kullandı. Bir milletvekilinin vekilliğini düşürdü. Sonra da Anayasa Mahkemesi’ne bir parti için kapatma davası açtırdı. İttifakın küçük ortağının ağzına bir parmak bal çaldı, Sarayın sadık bekçisinin kongresinde elini güçlendirdi. Hafta sonu kendi partisinin kongresine giderken, bir parmak balı da partisinin içinde çeşitli kanatların içine çalmayı da unutmadı.
“4,5 AY EVVEL ATADIĞI MB LİDERİNİ GECE YARISI KURBAN ETTİ”
10 yıl evvel, Bayana karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek için hazırlanan, İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti. Yetmedi, ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ safsatasına İdeolojik körlükle inanan kısımları mutlu etmek için, 4,5 ay evvel atadığı Merkez Bankası Başkanı’nı bir gece yarısı kurban etti. Faizleri güya kendisinden habersiz artırmış üzere, Lideri vazifeden aldı.
Böylesine keyfi bir idare, Dünyanın neresinde var? Dünyaya pes dedirten Bu çeşit ucubelikler fakat, cumhur ittifakının, ismini cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi koyduğu, ucube tek adam vesayet rejiminde olur.
Uygun işleyen demokrasilerde tek bir kişinin imzasıyla, Meclisin yetkileri gasbedilmez. Uygun işleyen demokrasilerde, Milletin kahir ekseriyetiyle inatlaşılmaz. Yalnızca kendi ideolojik tabanını tatmin etmek için, tek adam iradesiyle, Bayanlar, çocuklar, şiddet karşısında müdafaasız bırakılmaz. Uygun işleyen demokrasilerde yöneticiler “emin” olur. Milletin istikbalini ve ikbalini parti kongrelerine meze yapmaz.
Daima çark etmez. Ancak ne yazık ki, Kibir ittifakının kendi ikbali kelam konusu olunca, Milletin refah ve huzurunun hiçbir değeri harbiyesi kalmıyor. Erdoğan’ın kendisinin ve ortağının parti kongrelerinde, Ellerini rahatlatmak için yaptığı bu operasyonlar, Milletimize çok ağır bedeller ödetiyor.
“PİYASALAR YANGIN YERİNE DÖNDÜ”
Dün gece yarısından itibaren piyasalar, bir defa daha yangın yerine döndü. Dolar Asya piyasalarında 8 lira 40 kuruşu gördü. Kamu Bankalarının Hazine üniteleri 4,5 ay ortadan sonra, yine fazla mesaiye başladı. Piyasalara damat yordamı art kapıdan müdahale söylentileri tekrar konuşulmaya başladı. Faizi yüzde 17’den, yüzde 19’a çektikten 2 gün sonra TL’nin tek bir günde dolar karşısında yüzde 10’un üzerinde kıymet yitirmesine sebep olmak, yüksek faizle milleti ezerken TL’yi pul etmek, milleti pahalılığa ezdirmek sahiden görülmemiş bir beceriksizliktir. Bunun sorumlusu Erdoğan’ın şahsım hükümetidir.
10 Temmuz 2018’de misyona başlayan Erdoğan şahsım hükümeti bugün 987’inci gününü doldurdu. 987 günde Erdoğan’a Merkez Bankası Lideri dayandırmak mümkün olmadı. Erdoğan en son bu hafta sonu 4’üncü Merkez Bankası Liderini da atadı. Yani her 246 günde bir bu ülkede Merkez Bankası Lideri değişti. Son lider yalnızca 132 gün koltuğunda oturabildi.
Erdoğan birinci lideri faizi indirmediği için haletti, 2’inci lideri faizi arttırmadığı için, 3’üncü lideri faizi arttırdığı için, 4’üncü lideri da faizleri indirsin diye getirdi. Lakin bu lider birinci toplantısında ‘yakın vakitte faiz indirimi yok’ bildirisi verdi. Yetmedi misyondan alınan Naci Ağbal’ın bıraktığı yerden işe devam edeceğini söyledi.
12 Mart itibariyle Merkez Bankası’nın döviz bilançosu 43 milyar dolar açık veriyor. Sayelerinde Merkez Bankası’nın kasasında kendine ilişkin döviz kalmadı. Hepsi emanet. Şayet bugün kamu bankaları eliyle, art kapı operasyonlarıyla, eldeki emanet rezervlerde yakılıyorsa bunu nasıl yaptığını kamuoyuna açıklamalısınız. Şayet açıklamazsanız bugün satılan dolarları da 128 milyar doları üzerine koyar hesabını sorarız.
Bugün döviz piyasasındaki yangın, Milletimizin cebini yakıp, kavuruyorsa, Sebebi kayınpeder damat ikilisinin Emsali olmayan beceriksizlikleridir. Biz buharlaşan 128 milyar doların hesabını sordukça,
Erdoğan; “Başınıza damat kadar taş düşsün” diyerek, beddua etmişti. Bedduası tuttu, Ne yazık ki milletin başına, damat kadar taş düşmüştür. Bunun sorumlusu da Erdoğan’ın kendisidir.
Artık Türkiye’de değiştirilmesi gereken, Merkez Bankası Liderleri, Hazine ve Maliye Bakanları değildir. Değiştirilmesi gereken, milletin sesini değil, yalnızca yandaşının sesini dinleyen, metal yorgunu, beyin vefatı gerçekleşmiş, Erdoğan şahsım hükümetidir.
TÜİK’İN İŞSİZLİK DATALARI
Bu sabah açıklanan 2020 yılı işgücü ve istihdam dataları de, bunu açıkça göstermiştir. Bir iktisat idarenin başarısı, şalışmak isteyen yurttaşlarına ne kadar iş verebildiğiyle ölçülür. Bıraktık yeni iş vermeyi, Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti son iki yılda işi olan yurttaşlarımızın işini elinden aldı. Bu türlü bir durumla daha evvel hiç karşılaşmadık.
2020’de iş, güç sahibi olan, 650 bini erkek, 618 bini bayan, toplam 1 milyon 268 bin yurttaşımız işini kaybetti.
Son iki yılda işini kaybeden yurttaşlarımızın sayısı ise, 1 milyon 926 bin bireye ulaştı.
2020’de iş gücüne dâhil olmayan fakat iş bulsam çalışırım diyenlerin sayısı birinci sefer, resmi işsiz sayısını geçti.
‘İş bulsam çalışırım’ diyenler, eksik ve yetersiz çalışanlar, mevsimlik çalışanlarla birlikte, gerçek işsiz sayımız, 2020’de 2 milyon 312 bin kişi artarak, 10 milyon 287 bine ulaştı. Bu tarihimizde görülmemiş makus bir rekor.
Gerçek işsizlik oranı, 2020’de 6 puandan fazla artarak, yüzde 29,2’ye sıçramış. Bu da berbat bir rekor
Sayın Erdoğan yapıtınız ortada. 24 Haziran seçimlerinden evvel, “24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla, bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” dediniz. Faizin, doların bugün nerelere geldiğini gördük. Türkiye dünya üzerinde, en yüksek faiz uygulayan 7. İktisat oldu.
Koskoca ülke, George Orwell ’in “1984” romanına döndü. Tıpkı romandaki üzere, dün kara denen bugün ak, dün dost denen, bugün düşman oluveriyor. Erdoğan’ın koltuğunu korumak için her şey mubah. Koltuk için harcamayacağı hiçbir kişi, kelam, unsur, paha yok. Koltuk onda kalsın da, ülke varsın yansın. Umrunda bile değil.
İSTANBUL MUKAVELESİ’NİN FESHİ
Erdoğan, 10 yıl evvel ne diyor? “Kadına şiddet, artık bir insan hakları ihlali. Mukavele Türkiye’nin öncülüğünde hazırlandı.” İstanbul Kontratı imzalandıktan sonra yapılan bu paylaşım.
İstanbul Mukavelesinin terk edildiği gün, Tüm dünyaya şu iletisi verdi: “Kadına şiddet, artık insan hakları ihlali değildir.” Artık bayanlara, çocuklara şiddet uygulamak caizdir. İstanbul Sözleşmesi’nin temel emeli neydi? Bayanlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmak. Bayan cinayetleri ve bayana şiddet, toplumumuzun her kısmının kanayan yarasıdır. Töre, namus, kıskançlık, ismine ne denirse densin. Hiçbir bayan cinayeti mazur görülemez. Fakat yalnızca son 10 yılda, ülkemizde 3 bin 116 bayan cinayete kurban gitti. Caniler bayanların hangi partiye mensup olduğuna bakmadı. Yeniden bu yılın birinci iki ayında 51 bayan cinayeti yaşandı.
Grafiğe nazaran; Türkiye’de her 100 bayandan 38’i, hayatının bir devrinde, eşinin, sevdiğinin şiddetine maruz kalmış.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na üye, 37 ülke var ve Türkiye, bayana şiddet konusunda birinci sırada. Bu tabloya bakıp, hepimiz utanmalıyız.
Lakin en çok da, bu ülkeyi 19 yıldır yönetenler utanmalı. Türkiye, İstanbul Kontratını imzalayan birinci ülkedir ve bu kontrat parlamentomuzdan oy birliğiyle geçmiştir. Tüm partiler bu mukavelenin gururuna, onuruna ortak olmuştur.
Bugüne kadar 45 ülke bu mukaveleyi imzalamış, imzacı ülkelerden 34’ü parlamentolarından onay almıştır.
İstanbul, böylesine manalı bir memleketler arası mukavelenin isim babasıdır. Dünya üzerinde kendi kentinin ismiyle anılan ve birinci imzacısı olduğu bir mukaveleden bu formda ayrılan diğer bir ülke var mıdır bilemiyoruz.
Ancak bugünden sonra bayana şiddet ve aile içi şiddet nedeniyle mağdur olacak, tacize, tecavüze uğrayacak, şiddet nedeniyle hayatını yitirecek her bayanın, her çocuğun vebalinin, Erdoğan Şahsım Hükümetinin omuzlarında olduğunu biliyoruz.
Erdoğan yalnızca bununla değil, ülkemizi; demokrasiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne inanan uygar dünyadan koparan imzasıyla, öteki bir vebalin daha altına girmiştir. Ülkemizi; kelamına, imzasına güvenilmez pozisyona sürüklemiştir. Ülkemize yatırım yapanların tedirginliği bu kararla daha da artmıştır. Bunun faturası milletimize daha fazla işsizlik, daha fazla pahalılık, daha fazla yoksulluk olarak çıkacaktır. Tüm bunların vebali iki cihanda da ödenmez. Milletimiz yapılmak istenenin farkındadır. İstanbul Kontratından ayrılmaya, toplumun kahir ekseriyeti karşıdır. Bu yapılanla verilen bildirinin içeriği kadar, bildirinin veriliş formu de düşündürücüdür. Bu, milletimize verilmiş açık bir gözdağıdır.
Bu, tek bir imzayla, ‘Tüm kazanılmış haklarınızı elinizden alırım’ tehdididir. Bu türlü tehdit ve gözdağı verilen bir ülkede hiç kimsenin ne can, ne de mal güvenliği vardır. Bu yol bir defa açılırsa, Erdoğan bir öbür Avrupa Kurulu Mukavelesi olan, Avrupa İnsan Hakları Mukavelesinden de pek ala çıkabilir. Hatta şahsım hükümeti kendi kendine çıkardığı, 9 sayılı kararnameyle, yani kendi kendisine verdiği yetkiyle, ülkemizin tapu senedi olan Lozan Antlaşmasından, Montrö Boğazlar Mukavelesinden bile ayrılabilir.
Ne de olsa Erdoğan’ın koltuğunu korumak için yapacaklarını sonu artık uzay boşluğudur. Erdoğan koltuğunu korumak ve kendi partisindeki, birtakım başları tatmin etmek için bu imzaları atmıştır.
Erdoğan koltuğunu korumak ve kendi partisindeki, birtakım başları tatmin etmek için bu imzaları atmıştır. Şunu artık herkes görmüştür. Bu ülke artık, bayana karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önleyen memleketler arası bir mukaveleyi “Tek imzayla feshettim” diyebilen, Sarayın kibirlisine emanet edilemez.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, vatandaşlarımızın insan olmaktan kaynaklanan her türlü hakkının ve hakkı, hukuku, adaleti arama çabasının yanında olacağız.
Bizim bu sıkıntılara bakış açımız ve vizyonumuz, birinci ve ebedi Genel Liderimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu kelamlarında gizlidir: “Türkiye Cumhuriyeti pirler, Dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En hakikat, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için kafidir. Bir toplum, bir millet, erkek ve bayan denilen iki cins beşerden oluşur. Kabul edilebilir mi ki, bir kitlenin bir kesimini yükselttirelim. Başkasını görmezlikten gelelim de, kitlenin tamamı yükselebilsin? Olabilir mi ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça öbür kısmı göklere yükselebilsin?”
Türk bayanı, Erdoğan’ın ayaklarına vurmak istediği zincirleri, elbette kıracaktır.
YÜKSELEN HADİSE SAYILARI
Erdoğan Şahsım Rejiminin iflasını ilan ettiği bir öbür alan, Covid-19 salgınıdır. Son dört gündür, günlük olay sayıları, tekrar 20 binin üzerine yerleşti. 88 gün ortanın akabinde bu türlü bir durumla birinci sefer karşılaşıyoruz.
Tekrar tam 41 gün sonra günlük vefat sayısı da yine 100’ün üzerine çıktı. Türkiye’nin dört bir yanı kırmızı alarm veriyor. Lakin Sıhhat Bakanı hala, “Yarın bugünden önlemli olalım” diye tweet atıp, Sorumluluğu millete yıkmaya çalışıyor. Yeniden aşılamada da önemli ıstıraplar var. Birinci doz aşısını yaptıranların sayısı günde 8 binli sayılara düştü. Toplumsal bağışıklık için en az 55 milyon yurttaşımızı aşılamamız gerek. Ancak iki doz aşı olabilen yurttaşlarımızın sayısı, 5 milyonun biraz üzerinde.
Yani gayenin yüzde 10’u bile şimdi yakalanamadı. Apartman görevlilerimiz, Down sendromlu vatandaşlarımız önemli risk gurubunda. Kesinlikle bu iki risk kümesine aşılamada öncelik verilmesi gerekiyor.
LEBALEB KONGRE HAZIRLIĞI
Ancak ülke yangın yerine dönmüşken, lebaleb kongreler devam ediyor. Bu Çarşamba AK Parti Kongresi var.
Türkiye’nin dört bir yanından taşınan AK partililer, Kongre salonunda virüs değiş tokuşunda bulunacak ve başka tarafta lokantacılar, restoranlar akşam saat 7’de, dükkan kapatmaya devam edecek. Bu türlü bir farklı muamele, ne görülmüş, ne de duyulmuştur. AK Parti kongresinde virüs bulaşmaz. Ancak lokantada her türlü tedbiri alarak, toplumsal aralığa uyarak yemek yersen, o da saat 7.00’den sonra bulaşır.
Sayın Erdoğan, ülkeyi yönetemediğiniz gerçeğiyle artık yüzleşin. Bu milletin medeniyet yürüyüşünün önünde takoz olmayı bırakın. Çarşamba günü yapacağınız Kongrenizi, millet için bir hayra dönüştürün. Artık milletin canını daha fazla yakmayın. Milletin Cüzdanını daha fazla boşaltmayın. Size bırakılan son mektubu da açın. Sizden sonra geleceklere bırakmak üzere, üç mektup da siz hazırlayın. Emaneti sahibine milletimize iade edin. Milletin hakemliğinden kaçmayın.
Bu millete Çarşamba günü vereceğiniz en iyi haber, erken seçim kararıdır. Artık sizin yapabileceğiniz tek ıslahat budur. Sandığı biran evvel milletin önüne getirin. Ak koyun, kara koyun kimmiş millet karar versin. Milletimiz lokal idare seçimlerinde çoban ateşlerini yaktı. Artık de bu aydınlığı tüm ülkeye yaymak, demokrasiden hukukun üstünlüğünden yana dostlarımızla bir arada, CHP takımlarını işbaşına getirmek için sabırsızlanıyor. Erdoğan terk ettim dediklerine çiçek attı. Erdoğan için yaklaşıyor yaklaşmakta olan. Başta bayanlar Erdoğan’a gerekli sandıka en sert yanıtı verecektir. CHP insan hakları ihlal edilen bayanların ve çocukların yanında olmaya devam edecektir.
Cumhuriyet
