Ali Babacan’dan Erdoğan’a: Kendisini Merkez Bankası başkanı olarak atasın

Babacan, Merkez Bankası Lideri Naci Ağbal’ın atanmasından 130 gün sonra misyondan alınması ve İstanbul Mukavelesi’nin Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilmesi hakkında konuştu.

“KENDİSİNİ ATASIN”

Ağbal’ın misyondan alınması kararını istikrarsızlık olarak kıymetlendiren Babacan, şunları söyledi:

“Bu kadar süratli bir halde Merkez Bankası liderlerini değiştirmek açıkçası büyük bir istikrarsızlık kaynağıdır. Makus idaredir. Aslında Sayın Erdoğan’ın yapacağı kestirme bir tahlil var. Niçin bu kadar uğraşıyor bu işlerle bilmiyorum. Biliyorsunuz Cumhuriyet tarihinde birinci sefer bir Cumhurbaşkanı kendisini bir vazifeye atadı. Cumhurbaşkanı, birinci kere kendisini Varlık Fonu’nun Lideri olarak görevlendirdi. Aslında misal bir şeyi Merkez Bankası için de yapabilir. Hiç uğraşmasın bu türlü, o insanlara da yazık. Diyebilir ki bir kararname ile, ‘ben Cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı Merkez Bankası Lideri olarak görevlendirdim’ der ve geçer işin başına, kendi yapar. ‘İndir faizi yükselt faizi’ der. Kestirme bir tahlil biz buradan önerelim kendisine, yoksa bu insanlara da yazık. Yani koskoca kurum, bir ülkenin iktisat idaresindeki en prestijli olması gereken kurum, adeta şamar oğlanına çevrilmiş durumda. Yani bu halde bir idareden iktisatta istikrar çıkmaz. İktisatta inanç tesis edilemez.”

“HER HAFTA DİKKAT EDİN BİR BAHİS GÜNDEME GELİYOR”

Babacan, İstanbul Mukavelesi ile ilgili kanun tasarısını devrin Başbakan Yardımcısı olarak imzaladığı anımsatılarak, bugün ortaya çıkan durumu nasıl değerlendirdiği sorusu üzerine şu karşılığı verdi:

“Benim hükümette olduğum periyodun kıymetli bir kısmı Türkiye’nin özgüveninin yüksek olduğu, Türkiye’nin refah düzeyinin tarihi yüksek düzeylere ulaştığı ve pek çok hususta esaslı tahlil üretildiği bir periyottu. Ve o devirde elde edilen bütün başarılara katkı sunmaktan ben daima gurur duydum. Lakin, şu anda Türkiye o denli bir hale geldi ki her manada geriye gidiyor. Her manada bant geriye sarılıyor, ülke 1990’lı yıllara dönmüş durumda. Hükümet ülkenin problemlerini çözemediği için daima olarak düşman üretme üzere bir dürtüsü var. Haftanın düşmanı panosu var. Her hafta dikkat edin bir mevzu gündeme geliyor. Ve bu mevzu tartışılan bahis oluyor. Propaganda makinesi ile bu mevzuyu genişletiyorlar. Ve ülkenin gerçek gündemini yani işsizliği, yoksulluğu ve hayat pahalılığını örtmek için bu gündem unsurlarını kullanıyorlar. Fakat bu İstanbul Mukavelesi, bayana şiddet problemi o denli sıradan bir bahis değil. Böylesine değerli bir bahiste, sıkıntıyı daha esaslı bir tahlile ulaştıracakken, sorunun daha esaslı bir biçimde çözülmesi için yeni yasal düzenlemeler gerekirken tahminen yeni Memleketler arası muahedeler gerekirken mevcudu yok etmek, mevcudu yürürlükten kaldırmak sahiden büyük bir akıl tutulması. Biz bunu büyük bir esefle karşıladık. Meclis’ten geçen bir yasanın Meclis’ten geçen memleketler arası mukavelenin iptalini tekrar, fakat tıpkı erkle yasama erkiyle, Meclis tarafından yapılması gerekir. 550 kişilik, 600 kişilik Meclis’ten oylanarak geçen, husus madde görüşülen bir Memleketler arası Sözleşme’nin tek bir kişinin imzasıyla ortadan kaldırılması büyük bir Anayasa ihlali, büyük bir hukuk ihlali; bununla da kesinlikle sonuna kadar çaba etmek zorundayız.

“MESELE BAYANA ŞİDDETSE BUNUN YERELİ OLMAZ”

Babacan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın İstanbul Mukavelesi hakkında yaptığı açıklamalara ait de şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bu üniversalliği görmezden gelip, çok temel bir insan hakkını bayan hakkını Türkiye’de yerele nazaran farklı kıymetlendirmek, çağdışı bir değerlendirmedir. Biz buna muhakkak katılmıyoruz. Sıkıntı bayana şiddetse, bunun bu türlü yereli olmaz. Bunun kültürden kültüre değişen bir değerlendirmesi olamaz. Buna kırmızı çizgi ile bakmak lazım. Bayana şiddete ve aile içi şiddete daima bir arada, topyekun sapasağlam bir duruş ortaya koymak lazım.”

Cumhuriyet