Elinde argüman kalmayan iktidar, ‘darbe’ iddiasını sürekli gündemde tutarak çıkış yolu arıyor
– “61 Anayasası bugüne kadar hazırlanan en özgürlükçü anayasaydı. O nedenle 12 Mart ve 12 Eylül cuntacıları bile ‘61 Anayasası bize bol geldi’ demişlerdi.”
– İhh, bak gördün mü alenen darbe daveti yapılıyor…
– “Basın özgürlüğü DP periyodunu aratır oldu…”
– Sizi gidi darbeciler sizi… Yakalandınız işte…
– “Yargı bağımsızlığından eser kalmadı. İktidarın buyruğuyla davalar açılıyor. Tahkikat Kurulu günlerini yaşıyoruz.”
– Darbeci ruhu hortladı tekrar… Bunlar hakkında darbecilikten dava açılması lazım.
– “Siyasi iktidarların başı basınla hiç güzel olmadı. Basının özgürlük ve özlük hakları 1961’de çıkarılan 212 sayılı kanunla gerçekleşti.”
– Darbecilere alkış tutuluyor. Hiç iflah olmaz bunlar…
– “Saray rejiminin sonu geliyor. Atatürk’ün kemiklerini sızlatacak liyakatsizlerin sonu gelecek. Devlet memuru üzere çalışan bürokratlar korkmasınlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti gelir, saat üzere işlemeye başlar ve o saatin en değerli çarkları siz olursunuz. Şayet ki koltuğunuzda devlete sadakatle çalışıyorsanız.”
– Bundan daha açık darbe daveti mı olur? Apoletlileri misyona çağrıyor alenen.
– “Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan düzenleme FETÖ’nün de önünü açtı. O düzenlemeyi kimlerin getirdiğine bakmak lazım.”
– Ahaa! Darbe için işaret fişeğini attı. Hakkında darbecilikten soruşturma açılması için daha ne bekleniyor ki?..
– “DP erken seçime gitseydi 27 Mayıs olmazdı.”
– Hükümet erken seçime gitmezsen darbe yaparız diye tehdit ediliyor. Gözü dönmüş bunların.
AH KEŞKEM, KEŞKEM
Üstteki diyalogları daha da uzatmak mümkün. 1960 öncesine yönelik her kelam, her saptama iktidar ve yandaşları için “darbe çağrısı” olarak yorumlanıyor. Düzgünü mi 1950 ile 1960 ortasını tarihten silelim ve toptan kurtulalım.
Tarih kitaplarından silmek de yetmez insanların beynine de format atalım ki iktidar rahatlasın. Aslında üstteki kelamların, bırakın darbe davetini, imasını bile içermediğini onlar da biliyor. Ancak “darbe” ihtimalini daima gündemde tutmaya muhtaçlıkları var.
Hani İbrahim Tatlıses’in “Ah Keşkem” diye bir müziği var ya, gerçek bir darbe daveti olsa zil takıp oynayacaklar neredeyse. Şener Şen’in efsane sinemalarından Çıplak Vatandaş’taki “Olmadı ne yaptıysam olmadı” repliği iktidarın son aylardaki halini çağrıştırıyor.
OLMUYOR…OLMUYOR…OLMUYOR…
Evvelce oyları artırmak, kendi seçmenlerini moda deyişle konsolide etmek için deverana soktukları bütün argümanlar ellerinde patlıyor. Alıcısı yok fakat tekrar de pes etmeksizin tıpkı yemeği ısıtıp ısıtıp servis etmekten bıkmıyorlar. Zira mutfakta öteki yemek hazırlamak için materyal kalmadı. Memura, personele, emekliye, minimum ücretliye enflasyon oranında artırım yapacak para yok. İstihdamı artıracak yatırım yapmaya kaynak yok.
Dış siyasette “Eyy!” diye gürlemenin bedelini göze alacak durumda değiller. “Karadeniz’de gaz bulundu, Trakya’da yüzyılı kurtaracak petrol bulundu” müjdelerine de vatandaşın yansısı, “Bizim mutfakta yemek yapacak materyal bulsak” formunda olunca dönüp dolaşıp eski argümanlara sarılıyorlar. Son vaveylayı biliyorsunuz.
Arkadaşımız İpek Özbey, eski Genelkurmay Lideri İlker Başbuğ’la yaptığı söyleşide, Menderes’in Eskişehir’deki seçimlere yönelik konuşmasına atıfta bulunarak sorduğu soru ve Başbuğ’un da “Menderes, o konuşmada Sıtkı Yırcalı’nın önerdiği erken seçim ilanında bulunsaydı darbe olmayabilirdi” karşılığı üzerinde iki gündür adeta tepiniliyor.
Yok efendim, Başbuğ erken seçime gitmezse hükümete darbe sopasını göstermişmiş, yok İpek Özbey soruların tümünü 1960 öncesi olaylardan darbenin önlenebilirliği üzerinden sormuşmuş, vay efendim gazete başlığı provokatifmiş… Mişş de miş mişş…
AFFEDERSİNİZ, PARANOYAK MISINIZ?
Haydi iktidar mensuplarını anladık. Ancak öbür meslektaşlarımızın bile bu koroya katılmasına hayret doğrusu…
Yahu İlker Başbuğ son kitabında 1960’la 1980 ortası periyotta güç odaklarının çabasını mevzu ediniyor.
O yılların güç odakları kim?
Ordu ve iktidarı elinde bulunduran siyasi partiler ve dış hegemon güçler…
Kontrgerilla üzerinde “Bilmiyorum, benim şahit olduğum bir şey yok” deyince doğal olarak 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine giden süreçle ilgili mevzuları soracaksınız.
Kitabı görmeden ahkâm kesiliyor.
Ayrıyeten Başbuğ’un kitabının art kapağında “Adnan Menderes 25 Mayıs 1960 günü erken seçim kararı alındığını açıklasaydı ne olurdu” sorusuna yer verilmiş.
Demek ki, bu bahiste yapacağı saptama kıymetli. Özbey de bunu sormuş. Yanıtı da gazete başlığa çıkarmış.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Seçimi kazansanız bile iktidara gelemeyeceksiniz” açıklamasını maazallah bir muhalefet mensubu söylemiş olsaydı ne olurdu?
Allaaah! İktidar için kaymaklı ekmek kadayıfı olurdu değil mi?
Bu iş, artık kabak tadı vermeye başladı. Buzağıyı artık öküz altında aramayı bıraktık; zira sonuçta tıpkı familyadanlar. Diğer canlıların altında aramaya başladık galiba…
Her kelamdan darbe iması çıkarmak şayet iktidar mensupları için kasıtlı bir çarpıtmadan ibaret değilse o vakit bir paranoyaklık durumu kelam konusu.
Bu da bizim değil psikiyatrinin alanına girer…
Allah şifa versin, ne diyelim…
Cumhuriyet
