Katıldığı bir televizyon programında ‘Türbanlı hakim karşısına gittiğimde adaleti savunacağı konusunda kuşkum var’ kelamları tartışma yaratan ve hakkında soruşturma başlatılan CHP’li Fikri Sağlar Habertürk gazetesi müellifi Nagehan Alçı’ya konuştu.
Alçı’nın yazısının ilgili kısmı şu formda:
‘İSLAMİ BÖLÜMÜN ÖZGÜRLÜKLERİNE KARŞI OLMADIM’
Bakanlığımın kütüphanelerine İslamcı müelliflerin ve şairlerin kitapları irtica sebebiyle sokulmuyordu. Solcu müellifler ve şairler komünizm sebebiyle, Kürt muharrirler da bölücülük sebebiyle sokulmuyordu. Hepsinin kütüphanelere alınması talimatını verdim. Benim Bakanlığımda kütüphaneler özgürleşti. Tüm fikirlerin özgür olduğu bir ortama dönüştü. Bu türlü bir insan nasıl yasakçı ve baskıcı olabilir? Benim dönemime kadar kültür alanında daima çok net bir sağ-sol ayrımı vardı Nagehan Hanım. Herkes kendi görüşüne yakın olana iş verirdi, bu kültür alanı iktidara gelen bakana nazaran büsbütün bölünmüştü. Ben bunu ortadan kaldırdım. Mesela bakanlığımızın kimi sinemalarını İslamcı kesitin direktörü İsmail Güneş’e verdim. Yalnızca sola açık ancak sağa kapalı bir Bakanlık yapmadım. Tam bir toplumsal uzlaşma sağladım.
Sağlar açıklamalarında şunları kaydetti:
‘YA BENİ HİÇ TANIMIYOR YA DA BİLHASSA ÇARPITIYORLAR’
Bana bugün askerci ya da darbeci diyenler ya beni hiç tanımıyor ya da bilhassa çarpıtıyorlar. Ben SHP Genel Sekreteri iken ‘Genelkurmay Lideri ile Meteoroloji Genel Müdürü farksızdır, ikisi de Başbakanlığa bağlıdır’, demiş beşerim. O vakit kimse buna cüret edemezdi. Her vakit devlet içindeki çetelerle, mafyalarla ve darbecilerle en önde ben uğraş ettim. Susurluk devrini yaşamış tüm gazeteciler bunu bilir. Malum medya beni darbeci göstermeye çalışıyor lakin bunlar boş propaganda.
ÜNİVERSİTELERDE BAŞÖRTÜSÜ
Hiçbir vakit başörtülü öğrencilerin üniversitelere alınmamasını savunmadım. Daima üniversitelerde özgürlükten yana oldum. Gerçekten bizim 1991-95 periyodunda üniversitelerde bu türlü bir yasak yoktu.
‘TÜRBANLI ÖĞRENCİ OLABİLİR FAKAT TÜRBANLI HÂKİM OLMASI LAİKLİĞE ALIŞILMAMIŞ
Ama hizmet alan-hizmet veren ayrımını demokratik laiklik prensibinin bir gereği olarak görüyorum. Türbanlı bir öğrenci olabilir lakin türbanlı hakim olmasını laikliğe muhalif buluyorum. Kamusal alan ve hele ki tarafsız ve bağımsız mahkemeler tüm siyasi simgelerden nötralize olmalı. Demokratik laiklik budur. Artık benim hakkımda çok sert yazı yazan kimi aydınlar da ‘Hizmet alan-Hizmet veren’ teorisini en çok savunanlardı. Hele ki üniversite öğrencilerinin bile türban takmasına karşı çıkan kimi yasakçılar da artık bana saldırıyor, buna gülüyorum.
‘CHP TABANI BENİM ÜZERE DÜŞÜNÜYOR’
Söylediklerimin büsbütün ardındayım, 3 gündür telefonlarım susmuyor Nagehan Hanım. CHP tabanı benim üzere düşünüyor, örgütlerin yüzde 90’ı da bana inanılmaz dayanak veriyor. Kemal Kılıçdaroğlu üzere düşünmüyorlar. Yüzde 90 siyasi sembollerin adaletin önünde pürüz olduğuna inanıyor.
‘KEMAL BEYEFENDİ BU OLAYI VESİLE EDEREK BENDEN KURTULMAK İSTİYOR’
Kemal Beyefendi bu olayı vesile ederek benden büsbütün kurtulmak istiyor fakat kurtulamaz. Benim üzere eleştirel değil, kendi yakın etrafından biri birebir şeyi söylese bu kadar sert reaksiyon göstermezdi Nagehan Hanım. Beni trollerin lincinin ortasına attı. Asla vefa göstermedi. Demirel’in Özal’la ilgili ‘Benim müsteşarımdı’ dediği üzere demek istemiyorum lakin ben Bakanken Kemal Beyefendi bizim hükümetimizin genel müdürüydü.
Vefa ve itimat duygusu değerlidir. Kemal Beyefendi örgütlerine bu itimadı vermiyor. Ben iktidar olacağım demeyen biri örgüte nasıl heyecan aşılayabilir? Tam 10 sefer seçim kaybetti. Biz kendi koltuklarımızı bırakamazken iktidarı nasıl eleştirebiliriz?”
Cumhuriyet
