CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Mazlum-Der, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Ortak Platformu, Memleketler arası Af Örgütü Türkiye Temsilciliği ve Hak İnisiyatifi’nin katıldığı videokonferans sistemiyle toplantı gerçekleştirdi. Toplantıya CHP önderi Kılıçdaroğlu, Genel Lider Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca ile Parti Meclisi Üyesi Sevgi Kılıç da eşlik etti.
‘DÜNYA AÇISINDAN DA BAHTSIZ BİR NOKTADAYIZ’
İnsan Hakları Gündemi Derneği Lideri Hasret Yılmaz başkanlık sisteminin yargısal kontrolü saf dışı bıraktığını belirterek, “AYM üyelerini atama yetkisi, yargı bağımsızlığının büsbütün aşınmış olması üzere şeyler, bizdeki başkanlık sistemini daha fazla otoriterleştiriyor. Yalnızca Türkiye değil dünya açısından da şanssız bir noktadayız” dedi.
‘TÜM SORUN UYGULAMADA’
İnsan hakları örgütleri temsilcilerini dinleyen Kılıçdaroğlu ise şöyle konuştu:
“Yasalardan çok daha değerli olan, yargıda yargıcın vereceği vicdani kanaat. Hangimiz diyoruz İngiltere’de demokrasi yok zira İngiltere’nin bir anayasası bile yok diye? Lakin İngiltere’nin gelenekleri var, töresi var, kuralları var dolasıyla demokrasinin beşiği olarak isimlendiriliyor. Tüm sıkıntı uygulamada. Uygulamadaki yargıç, savcı, polis yani devleti oluşturan organlar hakikaten hukuk içerisinde hareket ederlerse hiçbir sorun olmaz aslında. Yasa şöyle ya da bu türlü… Hiç kıymetli değil.
Çok harika yasalar da yapabilirsiniz ancak uygulayıcılar felaketse o maddelerin da hiçbir kıymeti yok. Bizim yapmamız gereken iki basamaklı. Hem devlette yetkiyi kullanan kişinin demokrat olması hem maddelerin demokrat olması. İkisinin bir ortada olması lazım. İkisi bir ortada değilse birisi başkasını ihlal ediyorsa yahut uymuyorsa sonuç almak biraz güç. Erdoğan kararnameler çıkarıyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor yapacak olağan, tek adam. İstediği oluyor aslında parlamentoda kurşun askerleri var ne derse el kaldırıyorlar. Kendilerine de söyledim aslında, onlar da buna itiraz etmiyorlar. Siyasette yahut toplumsal ömürde aklını kullanmayıp aklını diğer bir otoriteye kiraya verenler ülkeye demokrasiyi getiremezler. Devletin her kısma sevgiyle hürmetle sevecenlikle yaklaşması lazım, farklı fikre hürmet göstermesi lazım. Devlet dediğiniz kurum, elinde sopa olan bir baba üzere kim konuşuyorsa, itiraz ediyorsa başına vuran bir organ olmamalı. Tam bilakis herkese sıcak iletiler vermeli, ters kanılara hürmet göstermeli.
‘REFORMUN İSMİ VAR’
Islahatın ismi var. Avrupa Birliği toplanacak bize bir ceza kesmesin diye onlara sıcak bildiriler verip toplantıdan sonra da ‘Ben bildiğimi okuyacağım’ diye bir anlayış Türkiye’nin demokrasisine ziyan verir. Demokratik manada bu ülkede bir şeyler yapacaksanız örneğin bu bahiste yetkili olan bireylerin sizleri dinlemesi lazım. Siz insan hakları ihlalleriyle uğraşıyorsunuz. Bize gelmeyen bilgiler direkt size geliyor. Bizim farkında olmadığımız pek çok olayın farkında olan sizlersiniz. Çok farklı siyasi görüşlerden olan biz partiler güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunuyoruz. Güçlendirilmiş parlamenter sistem derken, eski sisteme dönelim değil. Katiyen darbe hukukundan arınmış, darbecilerin yaptığı bugün Anayasa’da yahut maddelerde yer alan düzenlemelerin yok edileceği bir hukuk sistemi ve Anayasa. İsmine ister sivil anayasa deyin, ister demokratik anayasa deyin. Demokratik ve darbe hukukundan arınmış bir anayasa.
‘KENDİ ÜLKEMİZE HOŞ BİR ANAYASA YAPABİLİRİZ’
Sayın Genel Liderlerle konuştuğum vakit onlara şunu söyledim; dedim ki tarihin bize yüklediği bir sorumluluk var. Tahminen de tarihimizde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde birinci sefer kuruluş devirlerini saymazsak birinci kere bizler hiçbir vesayet altına girmeden oturup kendi ülkemize hoş bir anayasa yapabiliriz. Bu anayasayı da vatandaş eline aldığı vakit, ‘Evet bu benim anayasamdır’ diyebileceği bir anayasa çıkacak ortaya. Biz bunu yapmak zorundayız, ‘Tarihin bize yüklediği bu türlü bir sorumluluk var.’ diye söyledim kendilerine. Şu anda bu mevzuda görüş birliği içindeyiz. Fakat doğal iş anayasayı yapmaya, yazmaya gelince elbette ki farklı niyetler ortaya çıkabilir. Lakin ana prensiplerde en azından birlikte olacağız. Buna yürekten inanıyorum.
Parti olarak fikrimiz bu. Yargıçlar başka savcı dediğiniz kişi mahkemede avukatın karşısında olacak, hakimin yanında oturmayacak. Ne demek hakimin yanında oturan? Biri cumhuriyetin savcısı yani cumhuriyetin tezlerini savunacak öbür kişi de avukat da karşısında olacak. Bu kadar kolay. Tez ve antitez bir ortada birebir seviyede olacak. Savcıyı alıp da hakimin yanına oturttuğunuz takdirde avukat tek başına ne yapacak? İki bireyle gayret edecek? Yargıç iki tarafı da dinleyip bağımsız karar vermesi gereken kişidir. Savcıyı alıp hakimin yanına oturttuğunuz vakit avukat orada yalnız kalıyor. Ondan sonra da adalet diyoruz. Hangi adalet?
Bizim penceremizden gördüğümüz dünya ile sizin kendi pencerenizden gördüğünüz dünya ortasında farklılıklar olabilir. Fakat sonuçta tıpkı şeyleri görmek istiyoruz pencereyi açtığımız vakit hoş çiçekler, ağaçlar, kuşlar, hoş bir tabiat, o tabiatın içinde oynayan çocuklar o tabiatın içinde memnun beşerler görmek istiyoruz. Bu bizim ortak gayemiz olmalı.”
Cumhuriyet
